12 Mart 2012 Pazartesi

Sandal Balıkevi, Emirgan Taş Kahve ve fazlası...

Uzun süredir, internette övmek istediğim bir balıkçı var. Çocuklara, "siz kendi sitenize yazın mutlaka" diye tembihler dururdum. Cumartesi gidince, neden ben yazmıyorum diye düşündüm ve paylaşmaya karar verdim.

Yeniköy'de küçük ve şirin bir restoran var. Sandal Balıkevi. İlk gidişimde, mısır ekmeğini o kadar çok beğenmiştim ki, diğer yemeklere o kadar dikkat etmedim.

Güleryüzlü personeli sizi masaya buyur ettikten sonra, hızlıca, turşu, mısır ekmeği ve patlıcan ezmesini masaya servis ediyor. Acaba bunları yiyip kalksak mı diye düşünüyor insan. Mısır ekmeği sürekli pişiyor, bittikçe yenisi yapılıyor. Bu güne kadar yediğim en güzel, en lezzetli ve en hafif mısır ekmeği kesinlikle...


Burada mutlaka yemenizi tavsiye edeceğim bir başka yemek de, balık köftesi. İçine ceviz de koyuyorlar va o da hafif olduğu kadar son derece lezzetli bir meze oluyor.

Karides güvecini, beyaz peynirli salatasını ve tüm balıklarını tavsiye ederim. Hepsi çok taze ve çok leziz.

Balıkların fotoğrafını çekmeyi unuttuk. Daha doğrusu tabakta kılçıklar kalınca aklımıza geldi.

Salatasını ve göründüğünden 100 kat lezzetli mısır ekmeğinin fotoğrafını paylaşayım. (sırf salatayla bile doyabilirsiniz.






Sandal Balıkevi küçük bir mekan. Küçük bir balıkçı barınağı gibi dekore edilmiş. Fakat bu küçüklüğüne rağmen çok büyük misafirleri var. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'den tutun da çok sayıda sanatçıya kadar duvarlarına asılmış onlarca fotoğraf, bu gizli ve kendi halinde duran fakat balığa düşkün kişilerin müdavim olduğu restoranlardan biri haline gelmiş.

Tatlıya olan düşkünlüğüm malum. Armut tatlısını yemeden mekandan ayrılmayın derim. Fotoğrafını da paylaşıyorum.



Cumartesi hava çok güzeldi. Sahilde de her zamanki gibi çok trafik vardı. Buna rağmen rotayı Emirgan'a çevirdik. Daha önce gitmediğim bir yer olan Taş Kahve'ye gittik. O kadar toktuk ki, sadece yeşil çay içtik.

Burayla ilgili güzel bir yorum yapmak istiyorum. Dışarıdan bakıldığında son derece sosyetik bir mekan gibi duruyor Taş Kahve. Kesin çok pahalıdır diye düşünüyorsunuz. Ama değil. Emirgan'da iskelenin hemen karşısında, sanki camdan elinizi uzatsanız suya değecek gibi hissettiğiniz, dekorasyonu şık bu restoranın menüsü sanıldığı kadar pahalı değil. Biz iki tane yeşil çay istedik. 5 TL'ydi fiyatlar. Birkaç dekorasyon dergisi de alıp, 2 saate yakın oturduk. Kimse gelip bizi "başka ne istersiniz?" diye rahatsız etmedi. (Bunu en çok Beşiktaş'taki Hakan Pastahanesinin garsonları yapar mesela, sinir olursunuz.)

Neyse, konuya döneyim, çalan müzikleri, dekorasyonu, garsonları, manzarası ile kafanız çok dolduğunda gelip sakinleşebileceğiniz bir yer burası. Yemeklerinin tadına bakmadık. bir gün nasip olur tekrar gidersem ve yersem, yazarım mutlaka. Masada da fotoğraf çekmeye devam ettik. İşte size iki fotoğraf...


Yeşil çay, gerçek yapraklarıyla demleme olarak masaya servis ediliyor. Çok ilginç ve faydalı bir demleme sistemi var. Her bir demlikten üç kupa çıktı sanırım.



Oturduğumuz masadan gördüğümüz manzara... İkinci köprü de görünüyor. Akşam üzeri olduğu için hava pusluydu. Güzel havalarda daha iç açıcı olacağına eminim.



Her gezmenin bir sonu var. Biz de buradan ayrılıp tıpış tıpış evimizin yolunu tuttuk. Ertesi gün evdeydim. Misafirlerim vardı. Hasta olduğum için doktor ağabeyim gelmişti. Onlarla vakit geçirdik.
Antibiyotiğe alarjim var benim. Penisilin grubunu içemiyorum. Diğer taraftan iyileşmem için mutlaka antibiyotik almam gerekiyor. Ağbim penisilin grubuna dahil olmayan bir ilaç getirmiş. Yanında da diğer iğneler. Bana bir tane içirdi ve tüm aile, ne zaman fenalaşacağım die başımda bekledi. Biraz kalp çarpıntısı, fırlayan tansiyon, karıncılanma hissi derken bir süre sonra geçti. Artık geçse de geçmese de ne yapalım.

Gece de içmem gerekiyordu. Ağbim telefon açıp, gidip hastaneye yakın bir yerde içirin fenalaşırsa acile gidersiniz hemen demiş. Biz de ilacı içip eve yakın hastanenin önünde bekledik. O kadar güzel bir kar yağıyordu ki... Çocuklar, "anne bu ileride bir anı olacak" dediler. Saat gece 11, biz hastahane önünde ilaç içiyoruz.

Oğlum bir ara dışarı çıktı ve kızımla fotoğrafımızı çekti. arabasının önündeki bu mavi kuşu (angr Bird'müş bunlar, çocuklardan öğrendim) ben hediye etmiştim.




Çok komik duruyor, sanki gagasını uzatmış, arabaya değen var mı diye bakıyormuş gibi bir ifadesi var. Her gördüğümüzde pek bir güleriz. Oğlum da muziplik olsun diye fotoğrafımıza onu da alarak çekmiş bizi.

Bu arada kızımın arabasında sürekli çalan bir CD var. Bülent Ortaçgil ve Teoman'ın konser CD'si. MAvi Kuş şarkısını çok seviyor. Siz de dinleyin tavsiy ederim. Ama sevginin de bir ayarı olmalı. "Mavi Kuş" aşağıya "mavi kuş" yukarıya ne zaman dışarı çıksak onu çalıyor.

Haydi hakkını yemeyeyim, son derece sakinleştirici bir şarkı gerçekten.  Bülent Ortaçgil'in sesi, dertsiz, gamsız, adeta uçmuş bir insan gibi... Ata Demirer depresyona girince, bir doz Bülent Ortaçgil alın die boşuna dememiş...


Haydi bakalım, hayat böyle, bir gün gezeceğiz, ertesi gün oturacağız. Hastalık olmasın, gerisi boş. Esasen şu yukarıya yazdıklarımı, insan sevdiği bir dostuyla evde de yapabilir. Yete rki asağlık olsun, ağız tadı olsun. Ne demişler, gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül sohbet ister kahve bahane... Nerede ne yaptığınız değil, kimle nasıl vakit geçirdiğiniz önemli olan.









1 yorum:

Adsız dedi ki...

merhaba. tavsiyeniz üzerine taş kahveye gittik. haklısınız garsnlar hiç rahatsız etmiyorlar. yemekleride fena deildi. sandal balıka da bir dahaki sefer gitmeyi düşünüyoruz. son yazdıklarınızı da katılıyorum. sağlık en önemlisi.