8 Aralık 2012 Cumartesi

Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba







Blog'a yazmayalı çok uzun zaman olmuş. Uzun ve zor bir tedavi süreci geçirdim. Ameliyat'tan sonra Mart'ta başladı ve Eylül'de bitti tedavi.

6 seans kemoterapi ve 28 seans radyoterapi gördüm. Kemoterapiden sonraki 10 gün çok ama çok zor. Sürekli evde kalıyorsun. Sonraki 10 gün ise çocuklarla sürekli dışardaydım. Özellikle son hafta gücüm iyice yerine geliyordu.
İstanbul'da geze geze bir hal olduk, tabi evde sıkıntı çeke çeke de bir hal olduk.

Radyoterapi kemoterapiden kat be kat kolay, mukayese bile edilemez. Benim cildim hassas olduğu için en son teknolojiden faydalansak da yine de cildim yandı. Buna rağmen kemoterapiyle kıyaslayamam dediğim gibi.

Ameliyatımı Prof. Dr. Erhun Eyüboğlu yaptı. Erhun Hoca, cerrah olmasından sanırım çok sıcak biri değil. Hatrı kalmasın, mesleği onu gerektiryor olabilir. Ama çok başarılı bir doktor olduğunu biliyorum. Daha sonra gittiğim bütün doktorlar, ameliyatımın çok başarılı yapılmış olduğunu söylediler. Bunlar gittiğim bütün onkologlar ve radyologlardı. Kendisine teşekkür etme fırsatı bulamadım. Kısmetse bir gün ziyaretine gideceğim.

Tedavimi sürdüren doktorum ise dünyalar iyisi Prof. Dr. Gökhan Demir. Florance Nightangale hastanesini ayakta tutan hekim kesinlikle. Sadece ve sadece onun için o hastaneye gittim.

Onca hasta yoğunluğuna rağmen, güleryüzünden, ilgisinden bir gram taviz vermeyen, dünyayı ve tıptaki gelişmeleri günü gününe takip eden bir doktor. Hasta yakınlarına, çocuklarıma da o kadar güleryüzlü davrandı ki, biz onu ailecek sevdik.

İkinci iyi hekimim, İtalyan Hastanesi'ndeki Mustafa Vecdi Ertekin. Her gördüğünde ilgisini, merakını esirgemeyen, Anadolu'dan, Erzurum ve Ankara'dan İstanbul'a gelen çok iyi bir doktor. Her şikayetimi çekinmeden söyledim, her seferinde ilgiyle dinledi.

Bu hastanedeki yine güleryüzüne, ilgisine, hasta psikolojisindeki başarısına hayran kaldığımız bir diğer doktor da cerrah Cem Yılmaz... Küçük bir sorunu danışmamız için Vecdi Bey yönlendirmişti. 5 dakika diye odasına girdik, bize moral de yükleyip öyle gönderdi yarım saat sonra odasından.

Biz, tamoterapi cihazı için İtalyan hastanesini tercih ettik ama o hastanenin kapısındaki görevliden, asistanlarına, tamoterapi cihazını kullanan Taylan ve Dilek'ten, doktorlarına kadar herkes ama herkes çok iyi insanlardı. Güzel insanlar birbirlerini bulmuşlar. Umarım İtalyan Hastanesi, bu kadrosunu korumayı sürdürür. Unutmadan yazayım, ssk radyoterapinin tamamını, tamoterapinin ise bir kısmını karşılıyor bu hastanede.

Tedavime dönecek olursam, radyoterapinin bitmesiyle birlikte, Gökhan Hoca benden bazı tetkikler istedi. Kan tahlili, kemik sintigrafisi, batın ultrasonu...

Bunlar temiz çıktı.

Sanırım bir de akciğer filmi çektirmeliyim, çünkü şikayet etmesem de, biraz öksürüğüm var. Üstüne grip de oldum galiba. Onu da çektirip, Allahın izniyle bir şey çıkmazsa, biraz rahat etmek istiyorum. Yani hiç değilse bir sonraki şikayetime ve bu duruma alışıncıya kadar...

Allah nasip ederse, iki yıl boyunca her üç ayda bir Gökhan Hoca'yı görmeye gideceğim, o da benden bazı tetkikler isteyecek. İki yıl sonra 6 ayda bir gitmeye başlayacağım.

Bir ara kemik ağrılarım o kadar çoktu ki, korkmuştuk. Bu ağrılara tamoksifen sebep oluyor diye düşünüyordum. Kan tahlilimde, D vitaminim dibe vurmuş çıktı. Hemen D vitamini iğnesini almaya ve kalsiyum hapı içmeye başladım. Kemik ağrılarım yarı yarıya hatta biraz daha bile fazla azaldı.

Menopoza girdiğim için mi, bu ilaçlar yüzünden mi bilmem, ateş basmalarından muzdaribim. Günde bazen 5 bazen 20 kez gelen bir ateş basması. Ayak parmaklarımın ucundan başlayıp beynimin tepesine kadar çıkıyor. Uykumdan uyandırdığı da çok oluyor. Kadın Hastalıkları doktorum, bunun normal olduğunu söyledi. Hatta şaka bile yaptı, "Anneminki bir yılda geçti, kaynanamınki 7 yıl sürdü. İyi ki de böyle oldu, ya anneminki o kadar sürseydi" diye.


Genel hayatımdan da bahsedeyim. Tedaviden sonra 5 kilo aldım. Zaten kiloluydum bir de üstüne bu eklendi.

Pazartesi günleri cam boyama kursuna gidiyorum. Haftanın en az dört günü dışarıdayım. Bazen bu rakam 6'ya bile çıkıyor. Yorulmasam o yedinci günde dışarıda olacağım ama neyse :)

Psikolojim gelgitler yaşıyor. Bazen geçmişe dönüyorum, bazen anı yaşıyorum.

Bu hastalığı yenmek için moral ve huzur gerekiyor. Psikolog'a gitmedim, ilaç almadım. Ama bazen alsam mı diye düşünüyorum. Alan kişileri görüyorum, her şeye gülüyorlar. Gülmenin nesi zararlı olabilir ki? Bu konuyu biraz düşüneceğim.


İnşallah her şey iyi gider ve ben buraya yazmaya devam ederim.

Mutlu günlerden birkaç fotoğraf paylaşıyorum. Kızkardeşimim arkadaşı Yosun'un kınasında kızım çekti bu fotoğrafları. Allah oğullarımın kınası da görmeyi nasip etsin inşallah. Bu vesile ile bu yazıyı okuyan herkese de sağlık dilerim. Benim gibi tedavi olanlar da tez vakitte şifalarına kavuşsunlar inşallah. İnşallah ben de tabi...

 
 


Yazıya son vermeden önce kendim için okuduğum bir duayı da paylaşmak istiyorum. İnanan olursa yapar, inanmayana Allah yine şifa versin.

İki rekat şifa namazı kılınıyor. Her rekatta, Fatiha'dan sonra üçer İhlas okunuyor. Daha sonra yerinizden kalkmadan ve kimseyle konuşmadan tam 1000 kere şu duayı okuyorsunuz: Ya bedial acaibi bil hayrir hamni ila yevmiddin. Anlamı, "Ey Acayip İşleri Eşsiz Olan Allah! Kıyamet Gününe Kadar Bana Hayırla Rahmet Et".

Hasta kendisi okuyamıyorsa, bir yakını da okuyabilir deniyor. İnançla yapılan her şey mutlulukla sonlanır. Ben buna inanıyorum. İnancın kimseye bir zararı da yok üstelik. Bazıları bunu hurafe sayabilir. Ama uzmanlar bile, duanın hastalara iyi geldiğini söylüyorlar. Hele bu kalpten ve inanarak yapılırsa, Allah duaları geri çevirmez inşallah.

Sağlıklı kalın. Aklınıza gelirsem benim için de dua edin.








2 yorum:

Unknown dedi ki...

Sakıncası yoksa sizinle nasıl iletişime geçebilirim?

Gülsüm Kasapoğlu dedi ki...

Geç gördüm, kusura bakmayın, bana mail adresinizi yazabilirsiniz.